Darbe Dönemlerinin Kapanması İçin 82 Anayasası Değişmelidir

 

 

Öncesinde ve sonrasında yaşattığı travmalar, acılar, ölümler, işkenceler, yasaklar, sözde yargılamalar, yargısız infazlar,  işten el çektirmeler, yurttaşlıktan çıkarmalarla “darbe anatomistleri” için iyi bir örnek olan “12 Eylül (1980) Darbesi”nin üzerinden yirmi dokuz yıl geçti.  

 

Aradan geçen bu sürede, darbeye, darbecilere, darbeseverlere ve darbeci neferlerine karşı doğru analizler yapma ve doğru refleksler üretme bilincine sahip olmak noktasında önemli adımlar attık. Bu bilinçlenme, “Artık, bu ülkede yeni 27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar olmayacak.” diyebilmemizi sağlıyor. Bu bilinçlenme, kendi fikri alt yapısını ve kurumlarını her defasında yeniden üretmenin bir yolunu bulan darbenin ve darbeci zihniyetin “bin yıl sürecek bir hâkimiyet” idealini ütopyaya çeviren bir güç haline gelmiştir.

 

Bu bilincin ürettiği cesaretle, 27 Mayıs’ın, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın sosyal, siyasal ve ekonomik bilânçosu çıkarılmalıdır. Bu darbelere zemin oluşturmak plân ve amacıyla yapılan eylemlerin, komploların perde arkası mutlaka ortaya çıkarılmalı, darbe hazırlıklarının “iddianamesi” hazırlanmalıdır.

 

Türkiye’de teşebbüsüne ceza verilen tekemmülü cezasız bırakılan tek suç darbe yapma suçudur. Bu yüzden “başarılamamış” darbe hazırlayıcıları, sanıkları derdest edilip sorgulanırken, “başarılan” darbelerin hazırlıkları ve “hazırlayıcıları” da mutlaka hesaba çekilmelidir.

 

Adları ve gerçekleştikleri zaman dilimleri farklı olsalar da, bütün darbelerin ve darbe girişimlerinin tek bir amacı var: Halk iradesinin tecelli etmesini engellemek, özgürlüklerin hakların ve demokrasinin önünü kesmektir. “Her ihtilal kendi hukukunu yapar.” ifadesi bu gerçeği örtmek için uydurulmuş sözden öte bir anlam değer taşımıyor.

Anayasanın bir maddesi meşru bir iktidar tarafından değiştirilmek istendiğinde kıyametleri koparanlar, darbe yoluyla Anayasanın bütününün rafa kaldırılmasını “kılıç hakkı”nı vazeden orta çağın mantığıyla “darbe hakkı” diyerek legalleştirmeleriyle düştükleri utanç çukurunun farkına varmalıdır.

Kendi iradeleri ve bilinçleriyle bu çukurdan çıkamıyorlarsa, iradesine sahip çıkan ve milli egemenlikten başka bir seçeneği kabul etmeyen toplumumuz, kendilerini aydın sanan bu zümreye gereken fikri ve fiili yardımı yapmak erdemini de gösterecektir.

Ergenekon Davasıyla artık daha net bir şekilde görülmüştür ki; Toplum, “düşman üretme ve memleket kurtarma” senaryosu için malzeme olmaktan kurtarılmalı ve bu amaçla gereken tedbirler alınmalıdır.

 

12 Eylül darbesini yapanlar ile Ergenekon ve benzeri milli egemenlik düşmanı örgüt ve yapılar arasında yöntem ve zihniyet birlikteliği olduğu açıktır. Millete her on yılda bir sopa göstermeyi meziyet sayan bu yöntem ve zihniyet birlikteliğine yeni katılımlar engellenmelidir. Bunları başarabilmek için, öncelikle yeni bir Anayasayla yolumuzun önündeki engelleri kaldırmalıyız. Darbecileri emekli olan bir darbenin Anayasası baki kaldı. Darbe Anayasasından kurtulmadan darbe riskinden kurtulamayız.

 

 

  • PAYLAŞ :