Kadınlara Yönelik Ayrımcılık Devam Ediyor

 İki asra yakın bir zamandır 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamaları amaçları itibariyle birtakım faaliyetler olmakla beraber, heyecanından hiçbir şey yitirmemiştir. Tersine yaşananlar göz önüne alındığında dikkate değer büyük anlamlar kazanmıştır. Daha da önemlisi, yeni mücadeleleri de beraberinde getirmiştir. Çünkü toplumsal hayatımızda da, çalışma hayatında da kadınların yaşadığı sorunlara yenilerinin de eklenerek çoğaldığını hep beraber görmekteyiz. Tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşmenin yaratmış olduğu olumsuz sonuçlardan, ekonomik krizlerden, özelleştirme ve taşeronlaşmadan, kaçak işçilikten en çok etkilenen kadınlardır, kadın çalışanlardır. İşten ilk çıkarılan, düşük ücretlerle, çalıştırılan yine kadın çalışanlarımızdır. 

KADIN ÇALIŞANLARIN SORUNLARI
Son zamanlarda küreselleşmeye birlikte kadın istihdamında birtakım iyileşmeler olmakla beraber, kadın istihdamı, eğitim, yargı, hizmet sektörü ve büro hizmetlerinde ağırlık kazanmıştır. Kadın istihdamında artış (tekstil ve büro hizmetlerinde olmasına rağmen) daha çok sosyal güvenceden yoksun, her türlü kuralsızlık içinde, kadın emeğinin sömürüldüğü kayıt dışı sektörde gerçekleşmiştir. Küreselleşmenin nimetlerinden söz edenler, şu gerçekleri iyi görmelidir. Günümüzde kadınların işgücüne katılım oranında düşüş yaşanmaktadır. Sosyal devlet, aynı zamanda kadın ve erkek arasındaki cinsiyet ayrımı yapmayan devlettir. Türkiye’de cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet sorunları bulunmakta, kadının istihdamı konusunda birçok engel bulunmaktadır. Bu engellerin kaldırılmasıyla ilgili olarak ta kamu yönetimine, yargıya ve sivil toplum örgütlerine önemli görevler düşmektedir. 


BM tarafından yapılan yoksulluğun tanımının içinde, sosyal aşağılanma ve dışlanma, karar sürecinde olmama, eğitim ve istihdamdan dışlanma, belli bir kesimin önüne engeller koyma eleştirileri de bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye Anayasası’nda ve yasalarda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığın olması yönünde somut ve soyut kavramlar bulunmaktadır. Toplumda istihdamın artırılması, sosyal devletin bir gereği olduğu kadar hükümetlerin ve sivil toplum örgütlerinin de bir görevidir. 


Ülkemizin bir numaralı sorunu muhakkak ki, işsizlik ve istihdam sorunudur. Dünyada benzeri az görülür genç nüfusumuz ile beslenen istihdam piyasamız, kadını ve erkeği ile bugün ekonomimizin ve ülkemizin en büyük kozu, en büyük şansı, aynı zamanda en büyük risk ve tehlikesini oluşturmaktadır. Türk kadınının istihdam sorunu ise, bu ana paradigmanın temel eksenini oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye nüfusunun yüzde 52’sini temsil eden ve hiç şüphesiz önemli bir kesimini oluşturan kadınların istihdamını teşvik etmek, önündeki engel ve sorunları kaldırmak, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşabilmenin, gelişmenin, toplumdaki huzur ve refahın ve mutluluğun en önemli unsurlardan birisidir. Bu itibarla kadın istihdamı üzerinde tüm kesimlerin samimi olması gerekir. 

Kadının istihdamda hak ettiği yeri alabilmesi için, önyargılardan, jakoben mantaliteden ve toplumu gerginleştirmeye yol açacak önerilerden vazgeçip, yeni bir toplumsal uzlaşmayla, paradigmayı yeniden tartışmalıyız. Kadınlar üzerinde pozitif ayrımcılık yapılması ve kadınların işgücüne katılımına engel olan, siyasal, bürokratik ve aynı zamanda yargı engellerinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Hala kadınların yüzde 16’sının okuma yazma bilmediği, istihdamın yüzde 12’lerde olduğu bir toplumda, maalesef kadınlara yönelik ayrımcılık ve olumsuz tavırlar devam etmektedir. Danıştay’ın sokakları kamusal alan ilan eden son kararı da, bu konuda da söylemiş olduklarımızın bir teyidi durumundadır. Böylece dışarıda başı kapalı bile gezse, “Kadınların çocuklara kötü örnek olacağı” biçiminde kamu istihdamında yer almaması gündeme gelmiştir. Bu çok acayip ve aynı zamanda da toplumsal onuru zedeleyen ve kadınları toplumdan dışlayan bir karar olmuştur. Bu kararı şiddetle protesto ediyoruz. Kamu alanının hala ne olduğu belli olmadığı ve kamu alanının hala tespit edilemediği, toplumsal uzlaşmanın olmadığı bir ülkede, bu tür kararlar toplumsal barışı zedeler ve toplumun gelişmesine en büyük engellerden biri olur.

MEMUR-SEN’İN TALEPLERİ
Türkiye’de kadınların istihdamı ile ilgili olarak artık aşağıda belirtilen hususların yeniden tartışılması gerekmektedir. Bunlar Türk toplumundaki cinsiyet rollerinin yeniden ele alınması ve bununla ilgili gereksiz, inancımıza aykırı hususların ortadan kaldırılması, kadınların; siyasal-sosyal karar alma sürecinde ve istihdamda desteklenmesidir. Bir diğer konuda toplumda çalışan kadınlarla ilgili olumsuzlukların ortadan kaldırılması, ücret adaletsizliği ve meslek edindirme adaletsizliğine son verilmesi ve çağdışı kılık ve kıyafet uygulamasına son verilmesidir. Türkiye’deki çalışma hayatının çağdaş, sosyal ve demokratik yönden yeniden ele alınması, bu konu ile ilgili Türkiye’deki Anayasa ve evrensel değerlere uymayan uygulamalara son verilmesidir.

Türkiye'de kadınların işgücüne katılımının, gerek kendileri, gerekse aile ve toplumsal kalkınma için önemli olduğu kabul edilmekle birlikte, işgücüne katılım oranları düşüktür ve yıllara göre sürekli bir azalma da göstermektedir. Kanunlardaki eşitlikçi yapıya rağmen, kadının niteliksel gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli mekanizmaların oluşamaması bu düşüşün önemli nedenlerinden biridir ve Türkiye'de kadın istihdamı temel sorun alanlarından biri olarak varlığını sürdürmektedir. 

Kadınlarla ilgili sorunlar ve eksiklikler STK’larda da yaşanmaktadır. Bugüne kadar sendikalarda da kadınların iş yaşamına ilişkin önemli ve geniş bilimsel çalışmalar yapılmamıştır. Bu da bir özeleştiridir. Türkiye’de, kadının toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi, sendikalar içinde de daha az sayıda ve daha az etkin bir rolde olduğu maalesef bir gerçektir. Oysa kadın çalışanların; ücretlerin yükseltilmesi, iş güvenliği, mesleki eğitim, eşit işe eşit ücret, kadın ve ana sağlığının sağlanması, vardiya sorunu, ücretli doğum izni, kreş ve emzirme odaları gibi sorunları, erkek çalışanlarla beraber sendikalarda örgütlü mücadele ile çözebilecekleri sorunlardır. Bunda kadın çalışanların örgütlenmedeki çekingenliği, vurdumduymazlığı, ev ve iş yeri yoğunluğunun da etkisi vardır. 

Bugün Türkiye’de üretim ve hizmet sektöründe sigortalı olarak çalışan 2.5 milyonun üzerinde kadın bulunmaktadır. Bunların içinde sendikal örgütlenmede yer alanların sayısı 300 bin civarındadır. Delege ve yönetici kadrolarında ise yok denecek kadar azdır (% 1).

Bu durumu tersine çevirmek, yalnızca kadın kotalarıyla, kadınlara yer açmakla ve yasal düzenlemeler yapmakla mümkün olmayacağına göre, öncelikle kadınlarımızın bilinç eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve ekonomik özgürlüklerini en iyi şekilde elde edebilecek bir noktaya gelmesini sağlamakla gerçekleşecektir. Bunu sağlamanın yolu da, ekonomik kalkınmayı sağlamak ve buna paralel olarak da, iktisadi alanda demokrasiyi gerçekleştirmekle mümkündür. Unutmayınız ki, kadınlarımızın kaderinin değişmesi, toplumun kaderinin değişmesiyle orantılıdır. Kadın toplumun değişimi ve geleceğinde en önemli unsurdur. Kadınların her alanda etkin olması, ülkemizde demokrasinin, barışın, hoşgörünün, sevginin egemen olması demektir. 


Ne olursa olsun, örgütlü olmak, sosyal alanda örgütlü olabilmek, çalışma hayatında örgütlü olabilmek, ama hepsinden önemlisi hak arama mücadelesinde örgütlü olabilmek...

Bu vesile ile tekrar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlar, hepinize saygılar sunarız. 

 

  • PAYLAŞ :